20100709

hiç emniyette değilim

Karnım çok ağrıyor, sinir barındırmıyor bedenim...Sakin bir yaşamım olmalı benim!
Daha kötüsü ellerimde titriyor hani...


Keşke diyorum hep, beni kolayca anlasalar,ileşimimiz kolay olsa.
Olmuyor ama, işte yine zarar gören ben oldum.Tuhafsın diyorlar bana, hala...Konuşmuyorsun diyorlar, konuştum.Anlamadılar...Yargıladılar, kötü sözler ettiler.Üzüldüm yine, çok üzülüyorum hatta.
Sahip olduğum her şeyden kurtulmak istiyorum.Hiçbir yerde adım kalmasın...Adım bile olmasın hatta...
Böylece hiç kimse dokunamaz bana, üzülmem belki bir daha.Hiç güvenli değil yaşamak!
Hiç emniyette değilim!
Nazan Bekiroğlu, benim kelimelerin ötesindeki ışığım, onun yazdığı gibi;




''Kendimi hiç emniyette hissetmiyorum. Kuşatıldığım yaşama dair siluet vasatının içerdiği riskleri gözden geçirdiğimde bu emniyetsizlik hissi daha da artıyor. Fırın, buzdolabı, çamaşır, bulaşık, saç kurutma ve dahi bilumum makinelerin o kadar karmaşık aksamı. İncecik bir tel aniden ama aniden kopabilir. Bir fiş, bir priz incecik bir cereyan bağlantısı, aniden. Bir otomobil çarpabilir. ‘’Kedilerin trafik kurallarını öğrenemediği’’bu kentte aniden. Dahası kaldırımda yürürken üzerime bir uçak düşebilir. Odama bir gemi girmeyeceğini kim garantileyebilir? Üstelik ben paranoya filanda değilim. Su baskını, yıldırım? Paratoner, poliçe? Güvence, şirket, alarm, emniyet, kapı kilidi, şifre, kasa, banka, güvenlik görevlisi. Kap kacak, yaşam ve ölüm pazarlamacıları. Sigorta bağlantıları. Nefesim tıkandı. Aman Allah’ım, hiç emniyette değilim!Kendisine güvenerek isteklerimi sıraladığım tezgâhtar kız benden çok arkamdaki cama düşen görüntüsüyle ilgili. Rengini yeşil olarak gördüğüm gözleri, bir göz kırpımından sonra kahverengiye dönüşüyor. Bu kadar kısa zamanda lens mi takmış olmalı? Ama sesi de değişiyor. Bu işte bir iş olmalı. Her an başıma bir şey gelebilir. Hiç emniyette değilim.Hastalığımı tedavi etmesi için kapısına düştüğüm doktor benden hasta çıkabilir. İlmine güvendiğim hoca benden alt sınıfta kalmış olabilir. Nedense yazılışa bir türlü karar veremediğim sözcükler var. Üstelik yazışına bir türlü karar veremediğim sözcüklerin nasıl yazılacağını hiçbir imla kılavuzunda da bulamıyorum. Ezkaza bulsam da, birinin doğru imla olarak önerdiğini diğeri reddediyor. Hâsılı kendimi hiç emniyette hissetmiyorum.Hangi sözcüğü arasam kocaman, kalın ve meşin ciltli lügatlerde, karşılığı yok. Ya da benim bildiğim karşılığa uymuyor. Su, diyorum lügate. Su, diyor. Yok, diyorum, ben su, diyorum. İyi ya işte, diyor, işte su! Aynı sözcüklerle konuşuyoruz ama bir türlü aynı kavrama aynı manayı veremiyoruz. Lügatlerin ihanetine uğruyorum biteviye. Beyhude, demeli, ya da ‘’beyhude’’.İhanet kol geziyor. Kendi kendime ihanet etmek için, kendi kendime de her an izin verebiliyorum. Kendimden kaçıp sığınacağım kendim bir türlü barışa yanaşmıyor. Kırık aynalarda çoğalan yüzlerimin sahtekârlığından bıktım usandım. Hangisine ‘’ben’’im diye yönelsem, sonunda hep aynı çıkıyor: bu da ben değilmişim. Gidecek yer yok, nereye gitsem aynı yerdeyim.Ben, ben değilim. Ve hiç kimse kendi değil. Bütün görüntüler kırık aynalarda çoğalıp duruyor boyuna. Yegane gerçek: kırık aynalar. Yegâne sürek: inkisar. Her program aynı film bu sinemada. Buyurun hoş geldiniz. Birazdan ışıklar sönecek. Koltuklarınıza gömülebilirsiniz.Her an bir uçurumdan düşebilirim. Ya da kendimi bir labirentin sonsuz karmaşık dehlizlerinden birinde bulabilirim. Dahası, bizatihi ben, kendim yani, bir uçuruma dönüşebilirim, bir labirentten ibaret kalabilirim.Öyleyse kendim de kendim değilim. Üstelik kendimde değilim.İki yeşil ışık arasında düşünüp iki kırmızı ışık arasında yazdıklarım asılsız çıkabilir. Yapay bir bilmeden dilimin dışına çıkmamı sağlayacak merdiveni bulamayabilirim. Ruhumun gerçeğini bedenimin, bedenimin gerçeğini ruhumun taşıyamadığını fark edebilirim ansızın.Lal kesilebilir aniden bana ne öyküler anlatmış olan dillerim. Akasyanın kırılgan kokusu kendi üzerine kapanabilir. Suya düşen cisim sarılacak bir kara parçası bulamayınca kendi ekseni etrafında dönüp durabilir.

Yapraklar kendilerini zamansız dökebilir.

Deniz feneri ışığını zamansız salabilir, zamansız kesebilir.

Rahmet olması için duasına çıktığım yağmurda boğulabilirim.

Üzerinden yol ayağımın altında aniden çökebilir.


Hem, doğru mudur yol levhaları? ‘’Giriş yasak’’ yazısının işaret ettiği giriş, her zaman girişi yasak ülkeye midir? ‘’Köprüden önce son çıkış’’ levhasının beni gerçekten köprüden önceki son çıkışa götüreceğini nereden bilebilirim?
Her şeyle her şey arasında kurduğum bağlantı yanıltıcı olabilir. Dahası, belki, her şeyle her şey arasında, hiçbir şey arasındaki kadar ancak bağlantı vardır, aniden görebilirim. Foucoult Sarkacı beyhude salınıp durmaktadır belki, belki en mahrem imajlarımı hoyratça harcayabilirim. En güzel görüntülerini üzerime düşüren aynalarımı sudan ucuz sebeplerle yitirebilirim. Gidecek yer yok hiç emniyette değilim...


Denizimin üzerinden zamansız bir rüzgâr geçebilir.
Denizimin üzerinden geçen rüzgâr gemimi batırabilir.
Tellerime vuran mızrap sazımı kırabilir.
Yerinde olmayabilir yaz, bahar vaad ettiği mevsimde gelmeyebilir.
Nisanda papatya, mayısta gül açmayabilir.
Bir daha öyle olmayabilir
Hasılı hiç emniyette değilim.''


Nazan Bekiroğlu 








Evet böyle işte, hiç emniyette değilim, öyle ki bu iletişim kuramamamdan şikayetçi bile değilim.
Hiç bir şey belli değil...Yarınlar için kurduğum planların sonu yok! Dünüm yok, yarınım sır!....
Unutmak için ezberliyorum sanki, tüketmek için üretiyor ve ölmek için yaşıyorum.Nefesimi bile tüketmek için alıyorum ve böyleyken neye güvenebilirim ki? 

Hiç yorum yok: