20110416

Ey beni, görmediğim bir kişiyi sevmekten dolayı ayıplayan kişi, beni aşkta zayıf birisi olarak tanımlamakla aşırı davrandın.Peki söylesene bana, cenneti de ancak tasvirle tanıyor değil miyiz?  (ibn hazm)




;)

20110415


  • Acıların bölüşülmesi değil, sevinçlerin bölüşülmesidir dostluğu yaratan.
  • Bir dost kimdir? Öteki bendir...
                                                                       Nietzsche

Bir dostum olsaydı? Olabilir miydi? Belki de fazla sevecen biri değilim.Her neyse.

Aptallığımı kendi kendime kutluyorum.Çünkü. birilerinin sözlerine inanmaya devam ediyorum.O birilerinin bana iyi geleceğini düşündüğüm halde, acı ama gerçek.

İsteksizim, beceriksizim, diğerlerine parazit bir yaşam sürüyorum sanki.
Bıkıyorum...

Yarın için güzel bir planım var.Mutlu olmayı hedefliyorum.Sonrasını düşünemiyorum bile.Bir kaç yudum çay, belki kahve...Ne dersin?

Bana iyi gelecek bir dua fısıldar mısın?

20110406

benden ziyade..

...
Önceleri, çok önceleri...
Bir mektup yazmıştım, yazmışım...Buldum.
İlk mektupmuş kendime, kendimden geri kalana...
''Karanlığın hüznü bir başka, aydınlıkta matem saklamak nasıl zor! Tanrı varlığı konusunda kararsızım ama geceleri beni kucaklayan biri var bu soğuk odada..Bir gece elleri saçlarımdaydı, beni sevdiğini söylemişti..Yumuşak ellerini çekerken, beni beklediğini söylemişti...''
Sonra inatla Tanrı'nın beni sevdiğini söyleyen bir adamı okumuştum.Bu adamı okumamı söyleyen o adamı tanıyalı az olmuştu, dilimi ve kalbimi bu kadar kısa sürede açabildiğim ilk insandı o.''İnançları benden geride kalıyordu, beni içine alırken...''
Sonra dedim ki, siz benim hiçbir şeyimsiniz...!!!
Arındım, ne kadar bağlayan varsa ayağımı prangalara...
Süzüldüm,özgür kaldığımı düşünürken bulutların arasında...
Sonraaa, hızla düşmeye başladım, o kadar boştum ki...




Aklıma biri takıldı...
Tanrı, şimdi olsa elimi tutar mıydı?
Sever miydi beni yine?
Düşündüm, "tut elimi" diye haykırdım...İçimdeki her şey yerinden oynamıştı sanki...
Gözlerimi kapadığımda, soğuk suratıma süzülen sıcak damlalar vardı...Gözyaşlarım mı?
Hayır değil...!! Belki de Tanrı benim için ağlıyordu...O beni çok seviyor olmalıydı...




...Ve yine uyandığımda, rüyanın yorgunluğu üzerime çöküyordu.Gözlerim açık, sesim soluğum çıkmaz halde devam ettim rüyama...Biri vardı karşımda, yüzü belli, eli,elleri,kırmızı eldivenleri..Her şeyi netti...Karşımda durup dans ediyordu sanki, boğuluyordum ama, korkuyordum...Karabasanlarımın en saçma olanı bu belki...




Her gece ve her sabah felç kalmak...Nasıl iğrenç bir duygudur,bilemezsiniz.Ölüm deneyimleri bunlar bunlar, geçer acısını bırakırlar deyip yaniden bakıyorum hayata...




Gün içindeki stresli halim, en doğal halimi, içimi, içimdekileri dışa vurmama sebep oluyor.Babama "hayır kimsem yok, tek bir arkadaşım bile yok!" derken ki halim mesela..




Ve şimdi, "En sevdiğim", "en sevildiğim", onun bana minik hediyesi...Mutluyum...O hediye, utanmazca, beni sana gönderenden daha çok seviyorum seni derken ki şaşkınlığımı görmeliydiniz.Doğrusu üzüldüm.Güya inançlı halini bana aşılamaya çalışan sevgili, üzdü beni.




...




Anne ve babaya inat, onların kötü bakışlarına inat,yalnızca ölmeyi bekliyorum..




Son zamanlardaysa,  daha çabuk ölmek için şunları sık sık yapıyorum.




* Bol bol kola içiyorum.




*Saatlerce telefonda konuşuyorum




*Gün içerisinde cep telefonunu bedenimden uzaklaştırmıyorum.




*Aşırı hemde çok aşırı kansız olduğum halde çay içiyorum.




*Görülecek onca güzel şey dururken, mantıksız ayrıntılar yakalayıp kendimi strese boğuyorum.




*Günlerdir, ilaçlarımı kullanmıyorum.




*Her gece ve gündüz ağır rüyaları sürdürmek için çabalıyorum.




Yapıyorum işte...




Yavaş yavaş, ''yaşayarak'' ölmek için bunlar...




Garip bir hal var üzerimde...kendimden gayrı ''kendim'i kaybettim, onca ben arasında...