20100831

20100827

Eve saklanmak uzun zamandır iyi bir fikirdi.Kendimi dinliyordum bazen aşırı korkuyorum ama olsun.Dün hastaneye gittiğimde ise bir şey oldu.Sanki herkes beni izliyor kötü bir fikirleri var gibi.İyice paranoya yaptım.Karnımın içindeki o canavar canlandı yine ve teklemelemeye başladı,dışarı çıkmak istercesine.Hamile falan olsam ancak bu kadar canım acırdı.Tuhaf yüzler gördüm,gözlerimin içine baka baka yanımdan geçen korku filmlerinin baş karakterlerini bile gördüm.Utanmasam yere yatıp bağıra bağıra ağlayabilirdim,küçük bir çocuk gibi...Tedirginliğim kötü hale giderken mantıklı düşünmeyi bırakamazdım asla, uzman olana danışmaya gittim,hazır yeriyken...O da bana insan içine karış dedi, bir kaç yeni insan tanımak sana zarar vermez bile dedi hatta.Uykusuzluğuma ise hayal kurmaya ara ver dedi.Of bunu nasıl yaparım ki.Demek ki neymiş, uzmanlar bile bazen saçmalayabilirmiş.Ölüyorum diyorum, öl diyor bana...Bundan farksız...
Yine de mutlu şarkılar dinliyorum...Damien rice'ı terkettim.
Kırmızı eldivenli cücelerim, tuhaf kedilerim peşimi bırakmıyor ama.Daha bu sabah öldürmeye geldiler beni.Uyanığım ve sesimi çıkaramıyorum.Duyulabilen tek şey boğazımdan gelmeye çalışan hırıltı.O kadar zorluyorum ki kendimi, ağlıyorum sonunda.Yılmıyorum ama, gözlerimi açmak için çaba veriyorum,bedenimi uyandırmam gerek..Gözlerimi bi anda açıp sıçrıyorum,evde ne kadar ışık veebilecek şey varsa hepsini açıyorum.Sakinleşene kadar müzik dinliyorum,hala konuşamıyorum ama...Yakınımda olan bir arkadaşımı arayıp aramamakta kararsızım.Sonra bi an dudaklarımı aralayıp anne! diyorum.Konuşabilme yeteneğimi geri kazandığıma mutluyum.Hiçbir şeyin ılık bir duş kadar rahatlatıcı olmadığını düşünüp gidiyorum.Bir de okuduğum bloglar arasında yemek yapmayı bırakıp yatak odasının ölçüleri almaya başlamayı yazan birini gördüm, yalnızca benim kurgum olduğunu sanırdım,şaşırdım.Sonrada yazdım işte.bu kadar.

20100823

mutluyum!

Balık tutma muhabbetinden oldukça sıkıldım aslında ama unutmamak için tekrarlıyorum ve blog sana anlatıyorum.Dün kendimi rahat hissedebileceğim bir yere gittik, yeşilin ve mavinin iç içe olduğu bir yere...Rahat rahat nefes aldım,mis.

Aslında akrabalarımı severim fakat gün geçtikçe sevemez oldum kendilerini.Piknik gibi bir şey için bir araya geldik ve iyi de vakit geçirdik aslında.Annemin dayısının oğlu ki,ona da dayı diyorum ben, balık tutma muhabbetini pek sever olmuş görmeyeli...Onlar bu çaba içindeyken bende güneşin şu yandaki fotoğraftaki gibi suya düşüşünü izledim ve pek beğendim.Saatler geçti ve ben hala onu izliyordum bir de her seferinde boş olta çekişlerini...Hasılı, hiç balık tutamadılar =)...

Güzel gündü işte, söylemiştim değil mi?
Akşam olunca elektrik olmadan yürümek güzel...
Ay ışığı yüzüne çarpar ve sen öylece yürürsün, yeterince aydınlıktır zaten.Çok güzel,pek güzel...
Orada ki eğlenme zamanımız dolduktan sonra aslında eve gidecektim.Defterimin dedemin evinde olduğunu hatırladığım anda her şey değişti tabi.Onu asla bırakamazdım!Annem yine boş işlerle uğraşıyorsun dercesine baktı.Aldırmadım ve kaldım.Sadece geçenlerde bu yazma sevgim için ilgili göründü,bir kaç saniye.Gazete de okumuş kızın biri 15'li yaşlarında yazmaya başladığı bir kitabını yayımlamış falan.Annem gazete de okuyormuş! Haha..Arada şaşırtıyor beni işte,sağolsun.Uzun zamandır sormak istediğim bir şey vardı ve çekindiğimden soramıyordum anneme.Sordum bi anda.Bende evlat kokusu denilen şeyden duyabiliyor musun diye...Evet dedi, şaşırdım...Ben niye anne kokusunu duyamıyordum onda?...Nasıl bir şey peki bu diye tekrar sordum.Çok güzel dedi, tavsiye ediyorum fakat şimdi değil,çok çok uzun zaman sonra...Güldüm.
Aslında daha çok evi silip süpüren, yemek yapan, yapmadığında surat asılarak ceza verilmeye çalışan sıradan biri gibi görüyordum kendimi onun yanında.Hitap şekilleri bile değişmişti.Çay yaptın mı kızım'ın yerini Çay yap! almıştı.Mutlu değildim.Olamıyordum.

Mutlu olduğum saatler kısıtlıydı.Gece yarısı 1 ve sabahın ışıklarının yeni düşmeye başladığı 6'da gayet mutluydum.Öylece karanlığa bakıyordum,kör gibi hissediyordum kendimi.Hafif müzik kulaklarımda...
Yine bu gecelerden birinde bir mesaj aldım, okuldan biriydi, laf lafı açtı, okuldan,derslerden konuşmaya başladık...Oradan öylece bir kaç sohbet sonrası bu arkadaşta inançsız olduğumu falan söylemek istedi.Sinirlendim.Mutluydum işte, niye bu niye demedim.Artık içimden cevap vermek bile gelmiyordu.Sanırım gayette sağlam bir inanca sahip olduğumu gözlerine sokmadan inanmayacaklar.İlla saçımı mı gizlemeliyim.Her gittiğim yerde belli mi etmeliyim.Ne yani, sırf ben konuşmuyorum,yazmıyorum diye, umreye gidip geldikten sonra denizde tangasını göstermeye çalışan pek şahane sanatçımız daha mı çok inançlı?
İstediğiniz kadar inançsız falan olduğumu düşünün bu umrumda değil.Ne saçımı kaparım ne de el açıp dua ederim yanınızda.Bu sizi ilgilendiren bir şey değil...
Tamam neyse, bu arada fark ettim,Ramazan hoş geldin gibi bir yazı falan yazmamışım.Hadi Ramazan'da bol bol ibadet edelim, diğer aylar içki içelim,kumar oynayalım.Oh ne güzel hayat...
Şimdi aklıma geldi,gün boyunca oruç tutup, orucunu rakı sofrasında açmış biri var mı acep bu garip dünyada?

Daha çok anlatmak istediğim şey var ama eve döndüğümde devam etmeliyim.
Sevgiyle kalın o halde,görüşürüz blog.

20100815

Çok günahkarım çok.Ve daha da giresim var.Özellikle ramazan ayı olunca bir de çok aşırı günahkarım gibi geliyor.öyleyse diyorum, nasılsa cehenneme gideceğim,her şey benim olsun!
Sanırsam karaciğerim ya da onun çevresinde bir şey ağrıyor.Acıyla derdin ne senin diyenlere de aptal bir ifadeyle bakıyorum,hiçbir şey umrumda değil.Artık kitapçılara da güvenmiyorum,bi gidin işinize!

20100814

Demet gitti bu gün.kısa bir süreliğine düzene girmeye çalışan hayatımın iplerini saldım yine.düzensizim,ilgisizim, yeteksizim...belki annem bu yüzden nefret ediyordur benden.belki bu yüzden tuhaf buluyorlardır beni.bunu bile önemsemiyorum.İnsanlarla konuşurken onları aşağılar gibi bakıyormuşum.hayır blog öyle bir şey yapmıyorum aslında hatta çok insancılım ben.
Bu sözü başka bir insandan daha duyarsam iyi olmayacak.


keşke cem karaca ölmeseydi bir de.ne güzel olurdu değil mi...seviyorum o adamcağızı...
başımın dönemsi de daha geçmedi.iyi hissetmiyorum aslında.


Her şey bir yana blog, demetciğimle vakit geçirmek pek güzeldi.beraber yemek yapmak,beraber uyumak...isminde ki -le yi bilerek ayırmadım blog,çemkirme hemen...ama öyle yakın hissediyorumki, ayırmak istemiyorum işte.saçma değil mi...sağol.




...ve bir gün gelecek blog, bir gün...
bir gün demetciğimle ben birlikte mariachi'lerimizi yudumlarken gökkuşağı belirecek gök yüzünde,serin bir deniz esintisi olacak bir de.oh.

20100813

moralimi düzeltmek adına gittiğim kitapçıda, aradığım kitabın olmaması ve hatta yazarı bile tanımıyor olmaları daha da sinirimi bozdu.ve başım dönüyor.karşı koyamıyorum iğrenç bir kusma isteği...


Her şey bir yana yine de demet'le olmak çok güzeldi.Mutlu edici bir şey var onda.
Kulaklığımı kendim tamir ettim, bu benim için bir zafer kazanmış olmak kadar değerli.
Uykum var blog,çok.Bu baş döngüsüne yenik düşüyorum.Uyumalıyım!


Çok çok öperim blog, bay.

ölü bir düş.

o bıçağın orada öylece durması canımı sıkıyor.karnımı deşip geçmesi beni daha memnun ederdi aslında.
yere düzensizce akan,duvarlara silinen kanımı görmek güzel olurdu.bunları gözümle görmek çok iyi olurdu benim için.ve ona kadar her şeyi görüp sonrasını görememek belkide görüp unutmak...bu hafızadan silinebilir mi?kendi ölümün hafızandan silinebilir mi? söz konusu benim hafızamsa kesinlikle silinir.umursamaz aptal bir hafıza benimkisi...
ve blog, bu senaryoyu görmeyi çok ister oldum.her şey kötü blog.artık başkalarını değil,kendimi öldürmeyi düşlüyorum.artık dextır değil, her gün kendini öldüren biçare bir aptalım.bu kadar blog,bu kadar.
yarın kitapçıya gideceğim, ne dersin blog,kitap kokusu iyi gelir mi?
okul açılsın blog açılsın...
daha da kötüye gitmeden açılsın... 
beynim isyan ediyor buna.isyan içime işledi blog.elimde değil...
uslu bir çocuk gibi kal diyeceğim de kimse masum değil biliyorum artık bunu blog.
Kanıyorum blog,deli gibi kanıyorum.İçim acı'yor.Acı her zaman bir adım öne geçmeyi başarıyor.
Lanet olsun blog,tüm yaşanmışlığa...Bana ve tüm cesetlerime...

20100812

...o zaman nasılsın?

İnsanlardan nefret etmiyorum,hayır...
Ama sevdiğimde söylenemez.Ne zaman bir yakınlık içinde olsam kaçmaya,kurtulmaya çabalarım bu durumdan.Başarabildiğim kadarıyla...
Ya beni engellerler çünkü ya da zaman kaybettirirler.Yalnızlığıma düştüğümden beridir, mutluluğum, huzurla bağdaştı...Ve evet acıyla kazanılmış bir mutluluk bu, acıya karşı kazanılmış mutluluk!


Zamanla bir bağım olduğu da söylenemez...Zaman kaygısını atmaya başlayalı daha rahatım.Ne günler, ne saatler artık o kadar da önemli değiller...Günlerden ne, aylardan? 


İnsan'dan uzak kalma çabasıyla bu da yenildi.Zamanı aştım.Yaşlanmak durdurulamaz,bunu aklı olan kimse istemez de zaten.Yaşlanmak doğal,güzel,huzurlu...Aynı zamanda acıya bir adım daha yakındır her zaman...Her dakikanın boğazımda düğümlenip beni boğmasından iyidir bu.Özgürlük tutkusu!


Ve sabahın ilk ışıkları vuruyor...Mutluluk dudaklarımın kenarında.Karanlık odama vuran ilk ışık, korkumu uzaklaştırıyor benden.


Günaydın..

20100810

 insanlar aslında, hep en iyisinde toplasalar falan.
herkes aynı fikirleri paylaşabilse,fikirlere saygı duyulabilse en azından.
sorunlar olmasa...
dakiklik olmasa, kurulu saatler gibi davranmasak, daha insan gibi yaşasak...
giderek robot olmasak.
okulda, dışarıda,sağda,solda, saçma kurallar olmasa.
akrabalık ilişkileri bu kadar zorunlu olmasa.
normalde olması gerektiği gibi SADECE GİTSEK.
gidebilsek işte,daha uzağa...yerimizde saymak yerine,daha uzağa,daha farklı olanları görmeye...
Gitsek işte.
Limonatanın tadını başka şehirlerde de tatsak...
rüzgarın farklı estiği bir yerde,fesleğenin kokusu nasıl olurmuş, onu duysak mesela.
kışın daha uzun yaşandığı bir yere gitsek,buzlu göllerde koşabilsek =))
daha çok yağmur gören bir yere gitsek, yağmurla bol bol kucaklaşsak.
yaptıkların karşısında sorgulamayan,yargılamayan bir yere...
betonlaşmayan,yeşilleşen bir yer kalmadı ama,kalsaydı ve gitseydik.
Aslında bütün bunlar benim fikirlerim,öyleyse ben yapsam hepsini.öyle işte.
bu kadar.

20100809

 duymak istediklerimi yazamıyorum.insanların gözlerinde yaşama dair farklı bir ışık göremiyorum bile,böyleyken,hiçbir şeye gücüm olduğunu düşünmüyorum.şimdi susup, her şeyi izlemeye karar verdiğimde bile...gözlerimi açık tutacak bir neden yok...belki biri, o iyi olduğumu düşünerek tutunduğunda bana,yalnızca onun için aralayabilirim gözlerimi.o tüm yalnızlığının içinde okyanus gibi bir kalbe sahipti.çoğu kere hırçın olurdu ama hep en büyüğüydü yersiz suların.ve şimdi benim, tırnaklarımı kesmeye bile gücüm yok, düşünmeye bile ve hatta yemeye,içmeye,sevmeye,dokunmaya,konuşmaya,susmaya bile hiç gücüm yok.durduğum yerde gözlerim kapalı sayıyorum,1,2,3,4,5,....23. takılıp durduğumda başka bir yerdeyim,olduğumdan çok daha başka...harflerin hep küçük kalmaya zorlandığı acımasız bir evrende...daha çok acı ve daha çok karanlık...Karanlık,yükseklik, bir kaç kalp çarpıntısı ve susuzlukla gelen uykusuzluk...o geldiğinde bazen,sadece o, bir süreliğine olsun karanlık gecelerin en koyusunda bile çok yüksek bir yerde atlayabilirim.Uykularımı yorucu kılan düşüşlerimden daha gerçek, bu yüzden onu seviyor olabilirim.Belki, hiç bedenini tanımıyor olsam da, bu kadar gerçek geldiğindendir ruhu, onu sevişim.Aklımda cızırdayan kelimeler,karanlık,elektrik kesiliyor gibi sanki.karartı ve bulantı...ayıldığımda bomboşum.seslerini dinliyorum insanların ve yürüyorum yerin yüzüne basa basa, utanmazlığın aşırı noktası.Annemi benimle ilgilenirken hiç hatırlamıyorum.benim ne yaptığım onu pek ilgilendirmezdi, ya da zaten yaptığım şeylerden hiç hoşlanmamıştı.kitap okumama,okduğum kitaplara kızardı.ne gerek var ki? öyle ya, ne gerek var ki, aklı o kadar sınırlı bir insan için, büyümeye ne gerek var ki?Ama ona karşın, devam ettim her şeye...onun olmayışı umrumda değildi artık...her şey benimleydi,onunla değil...uykunun ardındaki evren,orayı yalnız ben biliyordum.ruhundaki ikizin parçalanması,bunu ben tattım.öyleyse o önemli bile değildi aslında.Kısaca,ben vardım.ben yoktum!ve bile bile acıyı seçtim, kanatmayı göğsümü, dahası parçalamayı.ruhumun her isyanında kalbimi çatlatıp kanımı sürdüm sayfalara...böyle böyle acıyla iyileştim.kimse bir şey diyemez,kimse,aslında hiç var olmamış,yansıma bir hayat süren, hiç kimse...basitçe,düşünmeyi seçmiş olsalardı,onlarda,anlamaya yaklaşıyor olsaydı ölümün tadını,daha mı iyi olurdu? hayır belki de böyle iyi.benden başka birilerinin de olması ağır gelirdi dünyaya.böyle olduğum yerde,yalnız başıma,ölümümü bekleyeceğim.birilerini tanıyıp,isminin ağırlığında yorulacağım hiç kimse almayacağım hayatıma.yalnız ve özgür olacağım.

20100807

İşini bilir kişi; Stephenie


Twilight'ın pskilojisine darbe yaptığı kızlar tarafından aşırı sevilmesi ve  ağzında büyütülmesi,şişirilmesi ve bilhassa film olarak değilde, fazlaca etkilenip, edward varya o sahiden wampir aman allağm, onu istiyorum, ısır beni edward, şeklindeki saçmalıklarını duymak sinirimi bozuyor.Ve bunun ilk filmin üstünden o kadar zaman geçmesine rağmen hala devam etmesi var tabi.Filmi film için izleyin bir de ne olur!


Bunların sebebi de belli tabi, biçare akıl yoksunu, okumayan,soruşturmayan kızımız için edward şahsına bir dişinin er kişide bulunmasını istediği her şeyi yüklemeleri...Yoksa aynı adam fikrimce Harry Potter serisinde pek daha ilgi çekiyordu.Bir röportajında okuduğum üzre, zaten Rob'cuğumuzda kendini pek beğenmezmiş ve bu kadar sevilmesine şaşırıyormuş.Stephenie ablamız'da işini biliyor tabi.Fazlaca uçmuş,en narin çiçeklere bürümüş wampir adamımızı, ama eğlenceli bir şey olmuş yine de...Güldürüyor insanı...Neymiş, romantik filmmiş...Yok canım, ben izlediğim kadarıyla öyle bir şey sezemedim, zaten öyle olduğunu sezsem izlemezdim.3. bölümün sonunda bella; seninle ya da jacopla ilgili değil, istediğim şey senin hayatını yaşamak gibi bir konuşma ile amacını açıklıyor işte.Bir çıkarı var yani.Kadınlar şeytanın kuklaları sanki, hep bir kötü yanları var, her şey onların çevresinde olup biter.Ben bu gruba ait hissetmiyorum kendimi tabi.


Bir sürü forumlarda, paylaşım sayfalarında bunlara benzer yorumlar var ki beni öldürüyor.Yok efendim, yeni ay bölümünde edward pek az görünüyor diye filmi izlememişmiş, yok bella'nın jacop'u seçmemesi pek iyi olmuş zira bu kızımız onun için ölüyormuş... 
Ne zaman aklı başına gelecek bu milletin?    
Hayallerini edward'la süsleyen kızlar er ya da geç öğrenecekler nasılsa...



Bir erkek wampir bile olsa sonsuza dek sevmez, sonuçta erkek işte...   


''Cüneyt Arkın'dan bir not,Canımın içi böyle şeyler yalnız romanlarda olur... ''    




edit:ayrıca wampires suck'da süper dalga geçmişler, bayıldım.lady gaga'ya ucube deselerde, iyiydi film işte.bellanın sürekli saçıyla oynaması falan...neyse öperim!

20100805

Her türlü rezillik bende.
Alan seçimi yapılmazsa kendimi öldürcem.
Nineler gibi nefes darlığı çekiyorum dahası.
Bırakın da istediğim şeyi yaşayayım.
F.t.S derdim ama diyemem.Niyeyse...

‎...Belki konuşmak da yaşamak gibi....
...Belki çok gereksiz çok gereksiz!!!...

20100804

nembenya

Oh, ne güzel herkes döndü...
Sylvester döndü, ruhikizimi henüz göremesem de burada olduğunu biliyorum.
Diğerleri de dönecek...
Ve hiçbir yeteneği olmayan bir aptal olduğumu öğrenmem fazla zaman almadı, 
bunu öğrenmek üzücü olmasının yanı sıra rahatlatıcı bile...
En başa, en başa, en başa....
Hep bir başa sarış filmi....
Ölüm huzurlu olmalı...
Herkesin yaptığı şeyleri yapıyorum,
Gidip fatura ödeme yetisi bile kazanmışım.
Normal olmaya çalışmak!
Sanırım alışveriş yapmaya duyduğum nefret hiçbir zaman azalmayacak...
Ve sanırım bu kız, bedenini terk edene dek huzur bulmayacak!